7 Mayıs 2013 Salı

OKÜLTİZM - İSLAMA GÖRE SİHİR BÜYÜ VE FALCILIK

         Terimin etimolojik kökeni

Terim Latince'de "gizlemek, saklamak" anlamına gelen "occulere" sözcüğünden gelen, “gizli, saklı” anlamındaki occultus sözcüğünden türetilmiş olup, “gizli ve saklı olanın bilgisi” anlamına gelir. Buradaki “gizli ve saklı olan” ifadesi hem görünmeyen aleme, hem doğaüstü denilen fenomenlere ilişkindir. Okült sözcüğü okültizm adının sıfatı olup günümüzde "okültizm ile ilgili" anlamında kullanılır.

Okültizm Nedir?

Okültizm, geçmiş çağlarda doğa, evren, tesirler, insan ve evren ilişkileri ve gelecek hakkında gerek medyumnik yollarla gerekse aktarılagelen ezoterik tradisyonlar yoluyla edinilmiş derin bilgiler bütünü olarak tanımlanır.
Ökültizm, gelecekle de oldukça yakından ilgilenir. Bu tarz bilgileri medyumluk yöntemleriyle elde etmeye çalışanlara ise “ökültist” denir. Ökültistler geçmiş çağlarda gelecekte olacak olayları önceden bilmek için çeşitli metafiziksel yöntemler geliştirmeye çalışmış ve evrenin işleyiş biçimine dair bilgiler edinerek gerçekleşecek olayları tahmin etmeye çalışmıştır. Doğaüstü fenomenlerle ilgilendiği için insanların daha da ilgisini çeken ökültizm, kehanetleri ile ilgili filmler yapılan ve hakkında kitaplar yazılan bir alandır.

Kapsamı

   Gizlibilimler de denilen okültizmin kapsadığı alanlar arasında maji, simya, astroloji, nümeroloji, sembolizm, teürji, psişürji  kahinlik veya falcılık türleri sayılabilir. Kimileri terimi yalnızca Avrupa okültizmi ile sınırlarsa da, kimi yazarlar diğer kıtalardaki okült çalışmaları da bu terimin kapsamında değerlendirirler. Nitekim gerek Avrupa gerekse doğu toplumlarındaki bir takım efsaneler, mitler,mistik düşüncelerin bir çoğu ökültizmin içindedir.
Ökültizm tanımlar büyük çoğunlukla konunun geçmiş çağlarla ilgili olduğunu söylese de, yukarıda belirtilen çalışma alanlarının hepsi hala insanoğlunun bir parçasıdır. Medyum olduğunu iddia edenlerden her köşe başındaki kafelerde fal bakanlara, astroloji adı altında karakter tahlili yapanlarda yaşanmamış bir yılın nasıl geçeceğine dair yorumda bulunanlara(ömer çel akıl) birçok metafizik bağlantılı yorum yapan ökültist günümüzde de bulunmaktadır. Avrupa’da ortaya çıkan geçmiş bir öğreti gibi görünen ökültizm, aslında çehre değiştirerek günümüzde de varlığını sürdürmektedir. Ancak tek fark, geçmişte bu işi gizli kapılar ardında yapan birkaç isim varken günümüzde ökültizm ile ilgilendiğini iddia eden birçok insanın ortalarda olmasıdır.

İSLAMA GÖRE SİHİR BÜYÜ VE FALCILIK

  Arapçadaki shr fiilinden türemiş olan sihir kelimesi dönmek,çevirmek,geri yüklemek,aldatmak,kandırmak,hile yapmak ve havale etmek gibi değişik anlamlara gelmektedir
Taberiye göre sihir kelimesini herhangi bir şeyin bir kimsenin gözüne ve o şeyin hakikatine zıt bir biçimde görünmesi olarak tanımlamıştır Razi ise    Sebebi ve illeti gizli kalan  hakikatinin dışında görünen her şeydir.demiştir. Tabatabai ise sihri gerçekliği olmayan şeyleri ortaya koyup göstererek insanların  duygularını etkileme sanatı olarak tanımlamıştır.
Sihir kelimesi terim olarak insana yönelik tabiat üstü yada doğa üstü gizli güçlerin yardımı ve aracılığıyla belli bir maksadı gerçekleştirmek ve belli bir gayeye ulaşmak için uygulanan ve etkili olduğu kabul edilen eylem, birşeyin veya olayın gerçek hüviyetinden uzak olarak başka bir halinin gösterilmesidir.
  Bu kavramsal ve anlamsal çözümlemelere göre sihir islam dininin kesin olarak yasaklayıp reddettiği bir inanç ve anlayış olup tabiat kuvvetleri aracılığıyla insanlara belli bir takım etkilerin yapıldığı ilkel bir kuram ve olgu anlamına gelmektedir. Hiç kuşkusuz Allah ve Tevhid inancının insanların hayatından uzak kaldığı dönemlerde insanlar kendilerini tatmin eden bazı inanç ve kavramlara bağlanmışlardır.Örneğin(müşriklerin fal oklarını çekerek putlardan gelecek hakkında yardım istemeleri.özelliklede ilkel kabile dinlerinde büyü çok yaygındır.) Zira bu tür inanç ve kuramlara göre din; evrim yoluyla çeşitli saha ve aşamalardan geçmiştir. Hatta bu düşünce sisteminde ilkel dinlerin kaynağını sihrin oluşturduğu ve sihirbazın bir nevi din koyucu konumunda olduğu iddaa edilmiştir. Özellikle de animizm, naturalizm ve totamizm inancının yaygın olduğu toplumlarda insanları etki altına almak, yönlendirmek ve onlara hükmetmek için çeşitli göz boyama yada yanıltmaca yollarıyla icra edilen sihir iran, çin,mezopotamya,arabistan,mısır,hindistan ve bu bölgelere yakın coğrafyalarda kendisine sıkça rastlanan meslek haline gelmiştir. Öyle anlaşılıyor ki dini düşünce ve anlayış noktasında Allah inancı ve Tevhid doktrini geri bırakılmak ve üstü örtülmek suretiyle bu işten nemalanmak ve beslenmek isteyen sihirbazlara bir anlamda ilgi ve rağbet attırılmak istenmiştir. Çünkü sihirde esrarengiz bir şekilde hakkı-batıl, batılı-hakk hakikatı-hayal, hayali-hakikat şeklinde göstermek vardır.
Büyü ise genel olarak sırlı gizil ve örtük yöntemler kullanmak suretiyle insan üstü hatta doğa üstü varlık ve güçlerden beslendiğini yada onlardan destek aldığını ileri süren kimselerin benimsemiş olduğu teknik bazı uygulamaları veya düşünceleri kapsamaktadır. Yani insanları ve diğer canlıları etkisi altına alan onları etkileyen ve yönlendiren her şey büyüdür. Buna göre insanı etkisi altına alan kehanet, göz boyama,falcılık,cincilik ve illizyon gibi diğer unsurlarda büyü kapsamına girmektedir.
BÜYÜ
Sihir, bedenlere ve gönüllere tesir eden, insanı hasta yapan, hatta öldüren, karı ile kocanın arasını açan vb kötülüklere yol açan bazı olumsuz uygulamalardır. Bunun Türkçe karşılığı "büyü" dür.  Büyü vardır, yani tesir edebilir. Ancak haramdır. İslam büyü ve büyücülüğü yasaklamıştır. Büyü öğrenenler hakkında Kur'an-ı Kerim şöyle buyurur:  "Kendilerine zarar verecek, faydalı olmayacak şeyler öğreniyorlardı" (Bakara Suresi 102)  Allah Resulü, aralarında şirkin de bulunduğu yedi büyük günah arasında büyü yapmayı da saymıştır. Büyünün islami hükmü şöyle verilmiştir: Eğer yapılan büyüde imanın şartlarından birini inkar etmek varsa o büyü küfrü gerektirir. Yoksa gerektirmez. Mesela birisi, büyücülerin herşeyi yapabileceğine inanırsa, Allah'a şirk koştuğundan kafir olur. Eğer ölüm veya hasta yapma veya karı-koca arasını açma yaparsa fasık olur. Bazı müçtehidlere göre her ikisi de öldürülür.  Kur'an-ı Kerim ve peygamberimizin hadislerinden bazı şeyler okuyarak yapılmış büyüleri bozmak caizdir. Allah Resulüne yapılan büyü Felak ve Nas sureleri okunarak bozulmuştur.
Bazı büyüler göz boyamaktan ibarettir, hokkabazlıktır. Bunların gerçek bir yanı yoktur. Bazı büyüler ise insanı gerçekten etkiler. Bu ikinci tip büyü ile meşgul olan büyücülerin yaptıkları zındıklıktır. Bunun için mutlaka dünyada cezalandırılmaları gerekir.  Kur'an-ı Kerim, bize büyücülerin şerinden Allah'a sığınmamızı öğretmiş ve bu konuda şöyle buyurmuştur: Düğümlere üfleyen büyücülerin şerrinden Allah'a sığınırım de" (Felak Suresi )
1584'te Anvers'te yayınlanan Gespar Peucer'in Falcılar (Les Devins) adlı kitapta büyücülük şu şekilde tanımlanır."Büyücülük, şeytanı tanımaya yarayan bir sanattır. Büyücü tarafından çağrılan şeytan ve yardımcıları kendilerini gösterirler veya kendilerini göstermeyip de talep edilen şeyi yerine getirirler." 
  Büyüyü şöyle de tarif etmek mümkündür. Herhangi bir çıkar uğruna başkasına zarar vermeye yönelik meşru olmayan yollarla bir takım gizli kuvvetleri yönlendirerek yapılan ve gerçeğe uymayan gözbağcılık, düzenbazlık, oyunculuk şeklindeki işler. Gözbağcılık, düzenbazlık gibi oyunlarla insanları aldatan kişiye büyücü, bu kişilerin yaptığı işe büyü, bu işin meslek haline getirilmesine de büyücülük denir. Büyücülük, İslâm'dan önce Araplar'da, Rumlar'da, Hintliler'de, Mısırlılar'da yaygın idi. Özellikle Hz. Musa zamanında büyücülük itibarlı bir meslek idi. Hz. Süleyman zamanında da yaygındı.
 Müslümanlardan bazıları büyüde Yahudilerden, Suriyeliler'den, İranlılar'dan, Keldânîler'den ve Yunanlılar'dan ders almışlardır. Tütsü, tılsım, muska, fala bakmak vs. hep oralardan gelmiştir. Müslümanlar cinlere inandıkları için bu inanç sihre inanmaya da yolaçabiliyordu. Rasûlullah (s.a.s.) "isabet-i ayn"a, yılan sokması ve genellikle hastalıklara karşı duayı caiz görmüştür. Fakat büyü ile Hz. Peygamber'in (s.a.s.) duası arasında hiçbir ilişki yoktur. Bir takım fal kitapları vardır ki kelime ve harflerin suretiyle geleceği bilmeye çalışırlar.ama gaybı yalnız ALLAH BİLİR.
Büyü ve büyücülük İslâm'da yasaklanmıştır. Kur'an-ı Kerîm'de büyücülerin iflah olmayacağı (Tâhâ, 20/69) belirtilmiştir. Kâfirler, kendilerini haklı çıkarabilmek, Allah'ın elçilerini yalanlamak için onları büyücülükle, büyü yapmakla suçlamışlardır. Büyücülükle suçlananlar arasında Hz. İsa (es-Sâf, 61/6); Hz. Musa (ez-Zuhruf, 43/49); (ez-Zâriyat, 51/39), Hz. Süleyman (el-Bakara, 2/102), Hz. Muhammed (el-Hicr, 15/6) zikredilmektedir.

FAL

 Yaygın olan hurafelerden biri de fala bakmak, “fal açmak” adetidir. Fal hurafesi ile okumuşu da cahili de meşgul olmaktadır.  Bazı insanlar da: “Fala inanmıyoruz ama eğlence olsun diye açtırıyoruz” diyorlar. Bu düşünce doğru değildir. İslam Dinine göre hangi şekilde olursa olsun, fal baktırmak ve falcının söylediklerine inanmak yasaktır. Bu hususta Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulur: “Ey inananlar! şarap, kumar, putlar, fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir. Bunlardan uzak durun ki felaha erişesiniz.”  Konuyla ilgili olarak Allah Elçisi Peygamberimiz (s.a.v)'de şöyle söylemiştir: “Kuşun ötmesini, uçmasını uğursuzluk kabul etmek, ufak taşlar (nohut, bakla, fasulye, iskanbil kağıdı, kahve telvesi vs.) ile fal açmak, kum üzerine hatlar çizmek, bunlardan geleceğe dair hükümler çıkarmak sihir ve kehanet çeşidindendir.”
Bu ilâhî emirlerden açıkça anlaşılıyor ki, fal yasak bir davranış olup haram kılınmıştır. Haram olan her davranışın şakası helal olmaz. Bu bakımdan eğlence için dahi olsa, falcıların dediklerine ve fala inanmak câiz değildir. Falcılar bir takım şekil ve sembollere dayanarak geleceği gördüklerini ve gaybı bildiklerini iddia ederler. Bu iddialar yalandır. Söylediklerinden binde biri rast gelse dahi bu onların gaybı bildiklerine delil olamaz. Çünkü gaybı Allah'tan başka kimse bilemez.
İnsan ancak Allah'ın yarattıkları üzerinde akıl yürütür ve ilmi öğrenmeye çalışır. En akıllı ve en mükemmel varlık insan olmasına rağmen, insanın bilgisi ve enerjisi sınırlıdır. Beşerî ve tabii kanunlar arasında sebep-sonuç ilişkisi kurarak birtakım olayları keşfedebilir, bilgiyi öğrenir, yeni yeni kanunlar isbat edebilir. Ama bu bilme ve tanıma gücü bir noktaya kadardır. O noktadan ötesi insan için meçhuldür, gayb âlemidir. Gaybın sırları ve tasarrufu ise Allah'ın ilmine ve iradesine tabidir. Bu nedenlerle Allah'ın bildirmediği bir şeyi ben biliyorum demek, hem ilâhî tâlimata hem de insanlık vasıflarına aykırıdır. Bu itibarla yukarıda söylediğimiz gibi, falcıların söylediklerinden birkaç tanesi rast gelse bile, bu onların gaybı bildiklerini ifade etmez.
         Gaybı Allah'tan başka kimse bilemez. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de; “Göklerde ve yerde gaybı Allah'tan başka bilen yoktur” buyrulmaktadır. Rasulullah (s.a.v) Efendimiz de; “Kahin ve falcıya (yani gaibten haber verdiğini iddia eden kişiye) inanan kimsenin 40 gün namazı kabul olmaz”, “Ona inanan kişi, bana indirileni (kitab ve vahyi) inkar etmiş olur” buyurmuştur. Bu itibarla yıldızname ve benzeri fal kitaplarına itibar edilmesi ve bu tür şeylere inanılması câiz değildir. İnsanların maddi ve manevi ilerlemesine engel olan bu tür inançlar, ilk çağ müşrik toplumlarından zamanımıza intikal etmiştir. Ne kadar garip ki modern dünyamızın modern toplumlarında hala bu tür safsatalara inananlar, gönül bağlayanlar pek çoktur. Mesela böyle hayal üzerine yazılmış bir kitapta şöyle denilmektedir: “Dahi 1231kere “Ya Muğnî” deye seccadesi altında akçe (yani para) bula. Kimseye demeye batıl olur.”  Ne saçmalık!.. Hiç oturduğun yerden “Ya Muğnî” çekmekle seccadenin altı parayla dolar mı?.. Öyle olsaydı milyarlarca insan gecesini gündüzüne katarak geçim derdi peşinde koşar mıydı?..
 İşte böyle yanlış ve batıl telkinlerdir ki, asırlardır şark memleketlerini fakr-u zaruret içerisinde kıvrandırmaktadır. Bu kolaydan ve havadan para kazanma isteği tamamen tembellerin, miskinlerin falcı ve kâhinlerin uydurdukları yalanlardır. Ama bu hurafelere de en çok kanan bizim halkımızdır. Oysa mensup olduğumuz İslam Dini, kesinlikle tembellikten, miskinlikten yana değildir. Ama buna rağmen hurafelere de en çok bizim dindaşlarımız inandırılmaktadır. Bu, bizim halkımızı iyi eğitemediğimizi, gerçek İslam düşüncesini iyi öğretemediğimizi gösterir. Burada suçlu İslam değil, İslam'ı iyi anlamayan ve anlatamayanlardır. Çünkü İslam, daima çalışma, araştırma, okuma ve düşünmeyi teşvik etmektedir. Kur'an-ı Kerim'de okuma, araştırma ve çalışma ile ilgili yüzlerce ayet-i kerime vardır. İslam Dinine göre meşru yoldan kazanç temini için çalışmak ibadet hükmündedir. Bu nedenle tembellik ve havadan para kazanma yolları İslam'da reddedilmiştir. Hele eli kolu bağlı oturup da: “Kaderimde ne varsa o çıkar” düşüncesi hiç bir şekilde kabul edilemez. Çünkü kutsal kitabımız Kur'an-ı Kerim'de Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “İnsan ancak çalıştığına erişir. Onun çalışması şüphesiz görülecektir. Sonra ona karşılığı noksansız verilecektir”, “Namaz bitince yeryüzüne yayılın; Allah'ın lütfundan rızk isteyin.”  Bu zikretmiş olduğumuz ayetler, kişinin ve toplumun mutluluğu için çalışmanın ve araştırmanın önemine dikkatlerimizi çekmekte ve çalışmanın Allah emri olduğunu ifade etmektedir. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) de, her vesile ile çalışmayı önermiş, tembelliği kişinin yüzkarası olarak nitelemiştir.  7 Necm, 53/39-41. 8 Cuma, 62/10.
  Birçok maddi zararının yanında itikadi ve ahlaki zararı olduğundan dolayı bütün semavi dinler ve beşeri hukuklar sihir ve sihirbazlarla mücadele etmiştir. Ancak her konuda olduğu gibi bu konuda da yasaklama ve cezai müeyyideler istenilen neticeyi vermemiştir.
Günümüzde bütün toplumlarda ve her kesimde bu işlerle uğraşanlar vardır. Hem dinlerin hem de pozitif bilimlerin reddettiği, her yönüyle zararlı olan sihir ve büyü konusundan uzak durmak fert ve toplum yararınadır.
Günümüzde herkesimden insanlar çok farklı amaçlarla büyücülere müracaat etmektedir. Bunları şöyle sıralamak mümkündür: Çocuğu olmayanlar, Akli meleke ve fiziki fonksiyonlarında bozukluk olanlar, ailevi problemi olanlar, mesleki kariyerinde yükselmek isteyenler, geleceği ile ilgili bilgi elde etmek isteyenler, kendini, ailesini, malını korumak isteyenler, bir nevi ak büyü denilen işlemleri yaptırmak için bu kimselere başvururlar. Bunun yanında kötü amaçla yapılan ve yaptırılan kara büyülerde yaygındır. Bunlar; karı-koca veya başka kimselerin arasını açmak, insanının bazı kabiliyetlerini, dilini, bahtını, cinsi gücünü, idrarını bağlamak, sakatlamak, uyutmamak, malına canına hayvanına zarar vermek, kız kaçırmak gibi maksatlarla yapılanlardır.

Ruh Çağırma Falcılık Sihir Ve Büyü Gibi Batıl İnançların Toplum Üzerindeki Olumsuz Etkileri

İnsanoğlu var oluşundan itibaren gaybe ve olağan üstü hadiselere merak duymuştur. Bu merakı giderecek yeterli bilgiyi ilahi dinler her zaman vermişse de, özellikle dinî bilgiden yoksun kimselerin merakı tam olarak ortadan kalkmamıştır. Bu merakını gidermek için de çeşitli vesilelere başvurmuş, çeşitli yöntemler kullanmıştır. Konu gaybi ve tabiattaki kanunların işleyişinin dışında olunca da, kullanılan yöntemler somut gerekçeler ve sebepler olmamış, fizikötesi, gizemli, hayali işlemlerle hedefe ulaşılmaya çalışılmıştır. Bazı insanlar bu yönde belli bir meleke sahibi olmuş, bu işi meslek haline getirmiş ve insanları olağan dışı işlerle etkilemeye çalışmışlardır.
Belirtilen bu faaliyetlerin başında ise sihir ve büyü gelmektedir. Tarihin her döneminde, her toplumda kendilerine has sihirsel faaliyetler hep olmuştur. İnsanlar sihri iyi ve kötü yönde kullanmışlar, sihirbazlarda gördükleri bir nevi olağanüstü kabiliyet sebebiyle de hemen her problemlerinde sihirbazlara müracaat etmişlerdir. İşi fırsat bilen kötü niyetler kimseler hem bu işi bir çıkar sağlama yöntemi haline getirmiş hem de yalan yanlış ve zararlı faaliyetlere girişmekle de insanlara daima zarar verir olmuşlardır
 Günümüzde bu konuda halkımızın temiz inançlarını istismar eden bir çok büyücü, falcı, cinci, kâhin gibi kimseler çıkmaktadır. Bunları bir tarafa bırakmak ve Fatiha sûresinde de belirttiğimiz gibi yalnızca Allah’tan yardım istemek gerekir. Yine günümüzdeki burçların, çay ve kahve fallarının da şeytan işi pislikler olduğu unutulmamalıdır. İslamiyet’e göre gaybı (geleceği) Allah’tan başkasının bilmesi söz konusu değildir. Bu konuda Kur’anı Kerim’in Neml sûresinin 65. ayetinde şöyle buyurulmaktadır: “De ki: “Göktekiler ve yerdekiler gaybı bilemezler, ancak Allah bilir. Onlar öldükten sonra ne zaman diriltileceklerinin de farkında değildirler.” Bu nedenle dinimiz falcılığı haram kılmıştır.
  Falcılık yapan kişiler, gelecekten haber veriyoruz, diyerek insanları aldatmaktadır. İnsanların zamanlarını ve paralarını almaktadırlar. Kişilerin duygularını istismar ederek haksız kazanç elde etmektedirler. Bundan dolayı dinimiz falcılık, kâhinlik gibi işlerle uğraşılmasını ve bu tür insanlara gidip onların söylediklerine inanılmasını yasaklamıştır. Akıllı, bilgili ve kül­türlü insanlar falcıların söylediklerine kanmamalı, faldan ve falcılıktan uzak durmalıdırlar. Fal vb. batıl inançlarla uğraşmanın yanlış bir davranış olduğunu bilmeli, bu gibi uğraşlarla boşa zaman harcamamalıdırlar.
Yine Falcılık ve büyücülük İslamiyet’in ilk düşmanlarındandır. Fal insanın işini tamamıyla şansa bırakmasına dolayısıyla da tembelliğe itmektedir. Ayrıca fal, falda söylenenlerin tesirinde kalınarak gelecekteki davranışlarımızın da olumsuz etkilenmesine neden olmaktadır. Büyüde insanlara zarar vermek, onların hayatlarına haksız yere müdahale etmek gibi nedenlerden dolayı büyük günahlardan biridir. Bu yüzden de Kur’an-ı Kerim’de (Nas sûresinde) büyücülerin ve kıskançlıkların şerrinden Allah’a sığınılmaktadır. Sihir daha ziyade el çabukluğuna, illizyona dayanan, cinlerden de yararlanılabilen bir teknikten başka bir şey değildir. İnsanları kandırmak hoş bir şey değildir. Hurafeler, üfürükler, düğüm düğüm bağlar. Mezar mezar dolaşıp hasta baktıran sağlar. Bir baksana gökler uyanık, yer uyanıktır. Dünya uyanıkken uyumak maskaralıktır. Mehmet Âkif ERSOY
Uğurlu veya uğursuz saymak: İslâm’a göre her şey Allah’ın takdiri iledir. Bu bakımdan Kaza ve kadere iman, imanın esaslarındandır. Kainattaki hiçbir şey tesadüf veya şans sonucu oluşmaz. Her şeyi idare eden, var eden yüce Allah’tır. Cahiliyye devrinde müşrikler, putların kendilerine yardımlarının dokunduklarına inanarak onları şans getirmesi, kendilerine yardım etmeleri için yanlarına alırlardı. Bu inanç Allah’a ortak koşma (şirk) olarak adlandırılmıştır. Günümüzde de bir şeyi uğurlu veya uğursuz saymak bu inancın devamı olarak düşünülebilir. Unutmayalım ki şirk tevbe edilmediği sürece affedilmeyen günahlardandır. Hurafe: Aslı olmayan yanlış inanışlara hurafe denir. Hurafelere örnek: Dilek ağacı, baykuş hangi evin damında öterse o evden bir kimsenin öleceği, iki bayram arasında nikah kıyılmayacağı, ekmek kesmenin ömrü kısaltacağı, türbelere çaput bağlayarak dilek tutmak, gece tırnak kesilirse ömür kısalır, ev süpürülürken birine dokunursa uyuz olur. Bütün bunlar aslı astarı olmayan
Hadislerde sihir ve büyü
Ebu Hüreyre  Resulullah (sav) buyurdular ki: "Kim (sihir maksadıyla) bir düğüm vurur sonra da onu üflerse sihir yapmış olur. Kim sihir yaparsa sirke düşer. Kim birşey asarsa, o astığı şeye havale edilir."  Kaynak: Nesai, Tahrim 19, (7, 112)
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Yedi helâk ediciden kaçının!"  Denildi ki:  "Ey Allahın Resûlü, onlar nedir?"  Şöyle buyurdu:  "Allaha ortak koşmak, sihir yapmak, haksız yere adam öldürmek, yetim malı yemek, zina etmek, cihad günü cepheden kaçmak, namuslu hanımlara iftira atmak."
Buhârî.
 Peygamberimiz büyücülüğü çok büyük günah olarak görmüştür. Çünkü insanın iradesi ortadan kaldırılmaya çalışılmaktadır. Allah insanın iradesini kendisi bile ortadan kaldırmadığına göre bu hürriyeti başka varlıkların ortadan kaldırmasına müsaade etmez. Zira bu durumda burası imtihan yeri olmaktan çıkar. Kur’an-ı Kerim’de Hz. Musa (a.s.)’nın büyücülerle karşılaşması, Harut ve Marut adlı meleklerin insanları sihirle imtihan etmek üzere gönderilmesi anlatılmaktadır
Safiyye Bintu Ebî Ubeyd, Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın zevce-i pâklerinden naklen anlatıyor: "Resülulah (aleyhissalâtu vesselam) buyurdular ki: "Kim bir arrâfa (kâhine) gelir, birşeyler sorar ve söylediklerine de (inanıp) onu tasdik ederse, kırk gün namazı kabul edilmez."  Müslim, Selâm 125, (2230).

KURAN’I KERİMDE SİHİR VE BÜYÜ 60 YERDE GEÇMEKTEDİR.BAZI AYETLER.

Allah şöyle diyecektir: "Ey Meryemoğlu İsa! Sana ve annene olan nimetimi hatırla! Hani seni Rûhu'l-Kudüs (Cebrâil) ile desteklemiştim. Beşikteyken ve kemâle ermişken insanlarla konuşuyordun. Sana yazıyı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğretmiştim. İznimle çamurdan kuş şeklinde bir şey yapmış ve ona üflemiştin, o da iznimle kuş olmuştu. Anadan doğma kör olanı ve alaca hastalığına yakalanmış kimseyi iznimle iyileştirmiştin. Ölüleri iznimle (hayata) çıkarmıştın. İsrailoğulları'na âyetlerle geldiğin ve onlardan inkâr edenlerin: "Bu ancak apaçık bir sihirdir" dedikleri zaman seni, onlardan korumuştum
Musa dedi ki: "Hayır, siz atın." Bir de ne görsün! Onların ipleri ve değnekleri, yaptıkları sihirden ötürü kendisine sanki yürüyorlarmış gibi geldi."Sağ elindekini atıver, o, onların yaptıklarını yutar. Çünkü onların yaptıkları ancak bir büyücü tuzağıdır. Büyücü ise, her nerede olursa olsun başarıya ulaşamaz."Sonunda bütün sihirbazlar secdeye kapandılar, "Musa ile Harun'un Rabbine iman ettik" dediler."Doğrusu biz hem günahlarımıza, hem bizi zorladığın sihre karşı, bizi bağışlasın diye, Rabbimize iman ettik. Allah (sevabça senden) daha hayırlı ve (azab verme bakımından da) daha devamlıdır.“
 - Karşılarında açık deliller halinde âyetlerimiz okunduğu zaman o zalimler: "Bu, başka değil, sırf sizi atalarınızın taptığı tanrılardan men etmek isteyen bir adam." dediler. Ve: "Bu (Kur'ân), başka bir şey değil, sırf uydurulmuş bir iftira" dediler. O kâfirler, hak kendilerine geldiği zaman: "Bu apaçık bir sihirden başka bir şey değil." dediler.


Muhammed KAZAN 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder