İSLAM AÇISINDAN ORGAN NAKLİ
Otopsi yapmak, kan vermek veya kan
nakletmek, organ nakli yapmak gibi doğrudan tıp ilmi ile ilgili olan bu konular, günümüzdeki şekliyle yeni sayılır. Bu bakımdan İslam’ın bu konuda
sarih bir nassı olmamakla beraber, İslam hukukçuları Kur’an ve sünnette mevcut
olan ‘zaruret’ prensibini ve ıztırari hallerle açıklarken, günümüz modern meselelerine ışık
tutacak bazı hükümler ve önermeler ortaya koymuştur.
Kur’an ve sünnette açıkça ele alınmayan
dini problemler, nasların ruhu ile şer’i delillerle ve genel hukuk kaidelerine
dayanarak çözüme kavuşturulabilir. Organ nakli konusunun daha iyi
anlaşılabilmesi için;
1) İnsanın
dokunulmazlığı ve canının korunması,
2) İslam’ın sağlığa
verdiği önem,
3) Organ nakli ve
dayandığı deliller,
4) Tedavi olmayı
gerektiren prensipler,
5) Organ naklinde aranan
hukuki şartlar, gibi alt başlıklar üzerinde durmak gerekir.
1)
İnsanın Dokunulmazlığı ve Canının Korunması: İslam insana gereken
değer, vermiş ve onu korumak için bir takım temel prensip ve kurallar
koymuştur. Bir ayette ‘Haklı bir sebep
olmadıkça cana kıymayın.’(İsra 33) buyurulmaktadır.
Bir başka ayette ise; ‘ Ey iman edenler,
öldürülenler hakkında size kısas yazıldı.’(Bakara 178) buyurulur. Bu ayetlere
göre İslam’da haksız yere cana kıymak yoktur ve yasaktır. Bu konuda Veda
Hutbesinde de açıkça dile getirilmiş ve şu cümlelerle ifade edilmiştir,
‘Şüphesiz yüce Allah, canınızı, malınızı, ırz ve namusunuzu haram kılmış,
tecavüzü yasaklamıştır.’ Hz. Muhammed dirilere gösterilen saygının ölülere de
gösterilmesini istemiş ve bununla insanın dokunulmaz bir varlık olduğunu
vurgulamıştır.
Kabir kazarken kemikleri kırarak parçalayıp
gelişigüzel, oraya buraya atan birine karşı, onun böyle yapmamasını tavsiye
etmiş ve ‘Ölünün kemiklerini kırmak onları diriyken kırmak gibidir.’
buyurmuştur. Bu hadiste insana gösterilmesi gereken saygının, ölü iken de
gösterilmesi gerektiği ifade edilmektedir. İnsana böylesine önem veren ve onu
yücelten İslam, İnsanın; hatta organlarının mal gibi alınıp-satılmasını kabul
etmekte ve buna engel olmaktadır.
İbn
Abidin’in şu cümleleri bu konuya ışık tutar: ‘ Kafirde olsa insanoğlu
muhteremdir; dokunulmazlığı vardır. Onu köle gibi satmak; değersiz bir meta
kabul etmek ve cansız varlıklar yerine koymak; onu hor ve hakir görmek,
değersiz bir şey olduğunu kabul etmektir ki, bu davranış din ve hukuk açısından
asla caiz değildir. Hatta insanın bir parçasını satmak da aynı hükme dahildir.
İnsan için tanınan bu dokunulmazlık, onun Allah katında şerefli ve saygı değer
bir varlık olmasından ileri gelmektedir. Nitekim bir ayette: ‘ Andolsun
ki; biz insanoğullarını şerefli kıldık. Onlara karada, denizde taşıyacak verdik
ve onları temiz ve güzel şeylerle rızıklandırdık, yarattıklarımızın pek
çoğundan üstün kıldık.’ buyurulur.
Bu ayette işaret edilen insanın saygı değer
ve şerefli olma özelliği birkaç sebepten ileri gelmektedir. Bunlar arasında
insanın en güzel biçimde yaratılması,
yer yüzünde Allah’ın emirlerini uygulamada halife olması; Hz. Adem’e meleklerin
secde etmesi ve akıllı yaratık olup, sorumluluk taşıması gibi hususlar
gelmektedir. Bu gibi özellikler, insanın diğer yaratıklardan üstün olduğunu
ortaya koyar.
İslam, bu prensiplerle insanın sadece
şerefli, saygı değer ve üstün bir varlık olduğunu belirtmekle kalmamış, bunun
yanı sıra onun canını, malını, ırz ve namusunu korumak amacıyla bir takım
müeyyideler koymuş ve hükümler düzenlemiştir. Bununla beraber İslam, korunması
gereken şeyleri de Şari’nin hukuki
değer atfettiği muteber maslahatların birinci
şıkkını oluşturan, zaruri maslahatlar grubuna dahil edilmiştir. Bununla dini
korumak ne kadar zorsa, canı korumanın da o kadar zor olduğunu vurgulamak
istemiştir.
2) İslam’ın Sağlığa Verdiği Önem: Sıhhatli ve güçlü insan;
hasta ve zayıf insana nispetle hem kendisi, hem de başkaları için faydalıdır.
Bu kişi dünyaya ait işlerini en iyi şekilde yürütebildiği gibi, ibadetlerini de
hakkıyla yerine getirilebilir. Bir hadiste bu konuya şöyle işaret edilir:
‘İnsanlardan çoğunun aldandığı iki nimet vardır: vücut sağlığı ve boş vakit.’
Hz. Muhammed bu hadislerinde sağlığın, kıymeti bilinmesi gereken büyük bir
nimet olduğunu vurgulamaktadır. Allah Resulü, herhangi bir kimse İslam dinine
girdiği zaman, o kimseye namaz kılmayı öğretir; sonra da ona şu kelimelerle dua etmeyi
tavsiye ederdi: ‘Allah’ım! Beni affet, bana merhamet et, doğru yola ilet, bana
sağlık ve afiyet ver ve beni rızıklandır.’
3)Organ
Nakli ve Dayandığı Deliller: Organ nakli araştırılmaya değer yeni bir konu olduğu için,
Kur’an ve sünnette bununla ilgili sarih emir yoktur. Bu gibi konular ancak,
nasların genel ruhu, zaruri maslahatlardır, zaruretle ilgili genel hukuk
kuralları ve ictihadlarla çözüme
kavuşturulabilir. Kısaca bunlar üzerinde duralım:
a)İslam’ın din, can,
akıl, mal ve nesil gibi korunmasını zaruri kıldığı beş maslahattan ‘Haklı bir
sebep olmadıkça cana kıymayın’(İsra 33) gibi ayetlere dayanan ‘canı koruma’ ilkesi.
b)Kur’an ve sünnetin
ruhundan çıkarılan ‘ Zaruretler yasakları mübah
kılar.’ ‘ Zaruretler kendi miktarınca takdir olunur’, ‘İki kötü durum karşı
karşıya geldiği zaman, zararı en hafif olan işlenir ve zararı büyük olan
kötülük ortadan kaldırır.’ gibi genel hukuk kuralları.
Burada konumuzun temel espirisini
teşkil eden bir noktaya temas edelim. Bu husus organ naklinin dinen caiz
olup-olmadığını kabul veya reddedenlerin bakış açılarını teşkil eden önemli
noktalardan biridir.
Günümüz tıp ilminin en önemli konularından
olan otopsi ve organ naklinin dinen caiz olabileceğini ön gören ‘ canın
korunması’ ilkesi ile, ‘zaruretler yasakları mubah kılar’ gibi genel prensip ve
hukuki kaidelerle; ‘ Andolsun ki biz insanoğullarını şerefli ve mükerrem
kıldık’ (İsra 70) ayeti, Hz.Aişe’den
sahih bir senedle rivayet edilen ‘ Ölünün kemiklerini kırmak dirinin
kemiklerini kırmak gibidir.’ hadisi ayrıca ‘ Mü’minin
ölüsüne yapılan eziyet ve işkence dirisine yapılan eziyet gibidir.’ hadisleri
arasında çelişki olduğunu söylemek, hatalı olur. Çünkü, bu
ayet ve hadislerden maksat, ölüye saygı duymak, onu bayağı basit bir şey kabul
etmemek ve müsle yapmamaktır. Nitekim yukarıda geçen ‘kemikleri kırmayı’
yasaklayan hadisin vurud sebebi de bunu gösterir. Hz.Muhammed
kabir kazarken, kabirden çıkan kemikleri kırarak atan kimseye, bunu yapmamasını
söylemesi, ölüye saygı duymanın gerekli olduğunu gösterir.
İnsana saygı duymayı öngören nasların amacı
ile, organ naklinde veya buna cevaz vermekteki asıl amaç arasında bir çelişki
olmasa gerek; çünkü, organ naklinde asıl amaç, muztar durumda kalan bir
kimsenin hayatını kurtarmak veya iş görmez bir hale gelen organın nakil
yoluyla, işler hale getirip insanı, bu hastalığın çekilmez ızdırabından
kurtarmak veya dindirmektir. İşte organ naklinde asıl amaç, bir şahsın
hayatının kurtarılmasıdır; yoksa bazılarının dediği gibi, insana eziyet etmek, müsle
yapmak gibi bir art niyetin bulunmamasıdır. Çünkü tıp ilmi de, Şafi
hukukçu Abdusselam’ın
ifadesine göre, aynen din gibi insanın büyük yararları için vaz’ edilmiş, tesis
edilmiş bir ilim dalıdır. Amacı insanları öldürmek değil, tedav, ed,p,
yaşatmaktır.
Cerrahın elindeki kesici
alet, cana kıyan, kan kusan bir bıçak değil, aksine hastanın şifa bulmasına vesile olan bir araçtır. Cenin
ve mücevher misallerinde gördüğümüz gibi, önceki fukaha bu
geniş anlayışıyla otopsi gibi tıbbi müdahalelerin yapılabileceğine ışık
tutmuşlar ve insanı korumak ve onu sıkıntılardan kurtarmak amacını
gütmüşlerdir.
4)
Tedavi Olmayı Gerektiren Genel Prensipler: Hukuki deyimiyle ‘zarar
izale edilir’ kuralı, İslamın kabul ettiği en önemli prensiplerden biri olduğuna göre,
eğer tıbben gözdeki körlüğü veya görme zayıflığını gidermek mümkün olursa, o
takdirde gözün tedavisi için, ölen kimselerin gözlerini bu amaç için alıp,
tedavide kullanmak şer’an caizdir. Ancak bu, canı veya bir organı korumayı vacip
kılan zaruret ölçüsünde olmalı ve bu ölçüyü aşmamalıdır. İşte bunun için canı
birtakım afetlerden, hastalıklardan korumak için tedavi olmak dinen meşru
kılınmıştır. Tedaviyi emreden naslar, tedavi araçları ile tedavi zaruretin
gerektirdiği ilaçları meşru kılar. Hatta dinen mubah olan ilaç ve benzeri
şeyler bulunduğu takdirde, dinen haram olan şeyleri de meşru kılar. Dirilerin
sağlık ve tedaviye olan ihtiyacı zaruret derecesinde, hatta bunun da ötesinde
tabi bir durum olduğu bir gerçektir.
Görme özelliğini kaybeden bir gözün tedavi
edilmemesi neticesinde ortaya çıkacak zarar ve mahrumiyet ile tedavi için
organı alınan ölünün hürmeti yani ona gösterilmesi gereken saygı
karşılaştırılacak olursa, birincinin daha çok zararda olduğu görülür. Çünkü sağ
olup, gözünden rahatsız olan birinin göz gibi en önemli bir organa ihtiyacı
varken; diğerinin buna ihtiyacı yoktur. Yukarıda da belirtildiği gibi: ‘ iki
kötü durum karşı karşıya geldiği zaman, zararı en hafif olan işlenir, zararı
büyük olan kötülük ortadan kaldırır.’ hukuk kuralına göre, organı alınmak
suretiyle ölüye verilecek zarar; tedavi edilmeyip, hastayı olduğu gibi kendi
haline bırakarak ıztırap içinde kıvranmasından daha hafiftir. İmam Muhammed’e göre;
koyun, sığır ve diğer hayvanların kemiklerini tedavi amacıyla kullanılabilir.
Ancak domuz için bu durum haramdır.
5)
Organ Naklinde Aranan Şartlar:
a) Organ bağışlayandan
alınan organ, onun normal hayatını sekteye uğratacak yani onda hayati tehlike
yaratacak şekilde olmalı,
b) Organ verme,
bağışlama işi serbest iradeye dayanmalı; kimsenin baskısı altında olmamalı,
c) Organ bağışı yapanın,
sağ iken yazdığı yazılı bir belgesi veya öldükten sonra ebeveynin muvafakatı olmalı,
d) Yapılan organ
naklinin, buna muhtaç ve muztar olan hasta için başvurulacak en son çare olduğu
kesinleşmiş olmalı,
e) Diriden yapılan
naklin onun hayatını sona erdirecek kalp gibi tek bir organ olmamalı,
f) Yapılan naklin, organ
sahibinin bünyesinde tabii görünümü bozmayacak şekilde olmalı,
g) Organ bağışlama bir
kazanç vesilesi olmamalı,
h) Organı alınacak
kişinin tamamen ölmüş olması gerekir.
burada şunu belirtmek gerekir; eğer tedavisi
mutlaka organın değişmesi yani nakil yoluyla olacak bir hasta, muhtaç olduğu
organ kendisine bedelsiz verilmeyeceğini kesinleşirse, o takdirde, hasta
bedelini verir ve organı alır. Ancak dini sorumluluk verene değil bedeli
alanadır.
Sonuç olarak denilebilir ki; beyin ölümü
gerçekleşmiş kadavradan yapılan organ nakli, hem ölümü bekleyen hastaların
hayata dönmesine vesile olmakta hem de çift yönlü büyük bir israfın önüne
geçmektedir. Kur’an-ı Kerim, bir kişinin hayatını kurtarmanın bütün insanların
hayatını kurtarmak gibi büyük bir iyilik olduğunu belirtmekte, muhtaçlara
yardım etmeyi emretmekte ve israftan şiddetle insanları sakındırmaktadır.
Öyleyse Kur’an açısından organ nakli caiz olarak görülür.
Habibe ÜSTÜNEL